16 Şubat 2015 Pazartesi

Çeribaşı Akmaca: Kamil Ağabey

Şair, yazar ve Yahya Kemal Romanları çeribaşısı Cemil Akmaca "Kamil Ağabey" isimli öyküsüyle demircilikle uğraşan bir Roman ailesinin günlük yaşamından kesitler sunuyor. Akmaca'nın öyküsü sitemizde dizi halinde yayınlanacak:

Naylon çadırın içindedirler. Birden bir patırtı gelir. “Abe ne yatarsın,  daha yapılacak bir sürü iş var, ocak yanacak. Nerde bu demirler”. Adam yorgandan kafasını uzatır, “Abe ne bağırırsın, yak ateşi, koy çayı da kalkalım”. Kadın kızarak yerdeki hırkasını giyer. Saçı başı dağılmış, elleri balyoz sallamaktan nasırlı bir haldedir. “İyi” der, “Bak ateşi yakacağım, kalkmazsan o zaman o kızgın kömürü üstüne dökerim”. 


Adam birden ayaklanır. “Tamam be ya kalktık işte”. Yerden doğrulur, “Abe gel hele yanıma”. Kadın kızar, “Gelem mi? Ulan azgın, sabah sabah hadi kalk”. Adam dağılmış saçları, kirli suratıyla aynaya bakar. “Abe Hatice, neyimi beğenirsin, aha şu surata bak”. Elini yırtık ceketin cebine sokar, “Abe param da yok”. Kadın “Hadi” der “Başımın belası, iç çayını da yak ateşi, daha yapılacak bir sürü çivi var”. 

Kadının çivi dediği evlerin kapısına takılan yuvarlak halkadır. Adam aynanın karşısında kendine bakar, “Valla ben senin yerinde olsam bu suratsız beş parasız adama yüz vermezdim. Bir de az mı koştun peşimden?”. Hatice kızar, “Ben mi koştum senin peşinden,  abe her saat naylonların arasında anırırdın, güya şarkıymış, o ne sesti öyle, bıktırdın da ondan evet dedim”. “Hadi oradan” der Kamil efendi, “O sesime tüm gacılar hastaydı da abe şu gönlüm sana tutulmuştu”. 

Hatice Kamil’in yanına gelir. “Ulan hani derler ya eşek anırmayınca su vermezlermiş diye”. Kamil “Doğru dersin ben anırdım seni aldım”. “Hadi bırak sulanmayı da iç çayını”. Kamil çayını içer. “Abe ben ateşi yakarken sen de yemek koy, aç mı çalışacağım”. “Abe ne yemeği dün yedin ya?”. “Ne demek dün yedim, ya yok mu bir şeyler?”. “Var ne istersin?”. “Şöyle yok mu sucuk yumurta?”. Hatice güler, “He var bakayım mutfağa”. Kamil Bey, “Tamam ne dırdırcı kadınsın, abe sadece çayla çalışılır mı?”. Kadın kendi kendine söylenir… “Hadi sen yak ateşi, bende biraz peynir reçel alam, bakalım bakkal verecek mi, daha dün sordu on lira borcumuz varmış”. Kamil, “Ne on lira mı? Ne zaman yapmışız?”. Hatice güler, “Üç tane şarap almışsın, bende ekmek sigara aldım”. Yap hesabını, Kamil göğsünü açar, “Allah kuru iftiradan korusun,  ben şarabı kendime almadım ki, yolda yaralı bir köpekcağız gördüm baktım ağlıyor,  aldım şarabı önüne döktüm. İçsin de unutsun diye dertlerini”. 

Hatice hırkasını giyer, elini yüzünü yıkar. Başına bir örtü takar, “Ben bakkala gidiyorum, var mı diyeceğin?”. Kamil “Yok” der “Varsa bir bahar cigarası da bana al”. Kamil karısının utanarak bakkala gittiğini bilir, “Ey yüce tanrım, abe niye bize yardım etmezsin, bak hanımım utanarak bakkala gider”. Demirler ısınmaya başlar, Hatice üç yumurta ve biraz peynirle gelir. “Abe yalvardım da zorla aldım ekmeği,  ille borcunuz diyor”. Kamil kızar, “Hele bu demirleri bitireyim, gideceğim parayı kafacağızına atacağım”. Hatice yandan güler, “Satacaksın da mı vereceksin adamın on lira üç kuruşunu?”. “He” der “Satacağım sende göreceksin… Bir de Çingene olacak. Halden anlamıyor”. Hatice, “Satıp da şarap almayasın sonra”. Kamil kızar, “Abe ne dersin? Ben şarap alacağım, sen çadırda aç susuz kalacaksın. Sen beni tanımamışsın”. Hatice, “Abe neyini tanıyacağım, on yıldır evliyiz”. Kamil “Dedim ya beni tanımamışsın, abe on yılda bir insan tanınır mı? En az elli yıl geçmesi lazım”. “Hadi gel ye yemeğini de işimize bakalım”. Kamil yumurtasını yerken Hatice, “Biz bu yerdeki tüm demirleri yapıp satsak bakkalın borcunu ödeyemeyiz”. “Olsun hiç yoksa azaltırız”. Yanlarındaki naylon çadır kapısı açılır. Küçük boylu sakallı komşusu gelmiştir. “Selam Kamil ağa, afiyet olsun”. Kamil ağa “Aleyküm selam, gel buyur hep birlikte yiyelim”. Kısa adam “Dur yüzümü yıkayayım”. Elinde havluya benzer bir bezle gelir. “Oh, yenge çay da yapmış, dur bardak alayım”. Hatice, “Abe gel otur şöyle, bardağımız da var”. Adam ocağa doğru döner. Elindeki çaya ve yemeklere girişir. “Kamil abe doydun mu? Tüm yumurtaları yedik”. Hatice “Olsun” der “Hepimiz biriz”. Kamil, “Öyleyse bana yardım edecek, abe dünden beri bir lokma girmemiştir boğazımdan. Çekici sallayacak mecalim yoktur. Adam selam verdi bir haftalık yumurtamı yedi. Olmaz ben bu güçsüz kollarımla sallayamam çekici.  Adı yaşar olan zayıf ve çelimsiz adam “Abe bir lokma yumurta yedim, söylediğine bak,  tamam sen çekil yaparım demirleri”. Kamil ağa naylonun arkasına geçer, “Ah, oh, uh” diye sesler çıkarır. Hatice “Ne oldu?”. “Abe gümbür gümbür öter şu karnım, dünden beri bir lokmacık girmemiştir mideme”. Yaşar demirleri yapmaya başlar,  tam yorulup dinleneceği vakit Kamil “ah, uf, oh” diye sesler çıkarır. Yaşar ise daha da hızlanır. Kamil derin bir uykuya dalar. Hatice “Aman Yaşar adama bırakmadın bir lokma,  bak nasıl da uyur zavallı”. 

Akşama doğru çiviler hazırlanmıştır. Hatice “Hadi kalk şu çivileri nalbura satalım”. Kamil uyku sersemi “Bitti mi, bravo kardeşime olmuş, ha helal olsun sana sahanda pişmiş yumurta”.  Yaşar yorgun argın çadırına çekilir. Tek başına yaşayan birisidir. Hatice “Yazık oldu adama”. Kamil, “Oh olsun yemeseydi koskoca sahanda pişmiş yumurtayı”.  Yaşar’ın çadırı naylondan yapılmış, dört metre kare bir yerdir. İçeride iki döşek bir iki kap kacak vardır. Kamil diğer çadırdan seslenir, Yaşar’a “Ateşe bak” der. Yaşar yattığı yerden, “Tamam bakarım Kamil”. Kamil kızarak yanına gelir, “Abe nasıl bakarsın, böyle mi bakarsın”. Yaşar “Tamam dışarıda yatarım”. “Abe dışarıda yat, elin de körükte olsun”.  Hatice, “Bakarım dedi ya adam”. “Kamil olmaz öyle şey, o bakmazsa ben de gitmem”.  Yaşar uykulu gözlerle yorgun argın gelir, bir ayağını körüğe bir elini de örse dayar. “Oldu mu?” der. “Abe oldu da evi nasıl kollayacaksın?”. Yaşar “Tamam yatmam, oldu mu?”. “Ha şimdi oldu, yatma ben gelene kadar otur”. Yaşar “Tamam” der, “Nerden yedim senin yumurtanı”.

Akşama doğru gelirler. Kamil, “Dur bakalım çadırı kolluyor mu?”. Yavaşça çadıra yaklaşır, tam kafasını uzatırken kafasına bir sopa yer. “Öldüm anam, ulan yaşar niye vurdun?”. Yaşar, “Kamil abi seni hırsız zannettim”. Kamil yerde kıvranır. Hatice “İyi oldu sana, bak adam kolluyor işte”. Kamil yarılan kafasını sardırır. Yaşar korkudan çadırına kaçar. “Abe öldüreceğim onu,  derisini yüzeceğim. Haram olsun ona o yumurta, boğazında kalsın”. Hatice “Abe yeter üç yumurta yedi diye…”. Kamil abe “Ne üç yumurtası adam kırdı kafacığımı”. 

Sabaha kadar ağlayarak, ah eder. Hatice erkenden kalkar, yine yumurta birazda peynir ekmek almıştır.  Bakkalın yarı borcunu vermiştir. Kasılarak gelir, çayı koyar. Yandaki Yaşar’a seslenir, “Abe Yaşar gel”. Yaşar’dan hiç ses çıkmaz. Kamil yine kızarak kalkar, “Abe bu şopar kırdı kafacığımı, yine onu mu çağırırsın? Bırak sürünsün”. Hatice duymazdan gelir, Yaşar’ın çadırına gelir. “Abe kalk Kamil de seni çağırıyor?”. Yaşar askeri battaniyenin altından, “Niye çağırıyor?”. “Abe kalk, der ki onu affettim”. Yaşar yerinden fırlar. “Affettin mi? Kızmıyor mu?”. “Yok ya” der Hatice, “Kalksın o da yesin” dedi. Yaşar ürkerek çadıra gelir. Kamil battaniyenin içinde, yaraları sarılmış bir halde durmaktadır. Başındaki şişlik bayağı büyümüştür. Hatice’nin yanında yere oturur, Hatice bir çay verir. Kamil “Bize yok mu?” der. Hatice ona da uzatır, “Abe ben kalkamam, yemeğimi yanıma getir”. Hatice kırdığı üç yumurtayı önüne koyar, eline ekmeği alıp bandıra bandıra yer. Hatice başka tava alır, üç yumurta daha kırar. “Hadi ye”. Yaşar arkasını döner yumurtaları sıyırır. Kamil ağa “Ben de bu şopardan intikam alacaktım, gözlerine bakarak yiyecektim, niye böyle yaptın?”. Hatice “Sen ona çok çektirdin, üç yumurta için demirleri düzelttirdin oda hırsız sanıp kafanı yardı haksız kim?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder