29 Nisan 2017 Cumartesi

Salih Kocatepe / 23 Nisan'da İlk Kez Bir Makam Bir Roman Çocuğuna Teslim Edildi



Tekirdağ Büyük Şehir Belediye başkanı Kadir Albayrak 23 Nisan'da koltuğunu bir Roman Çocuğuna teslim etti.

Sembolik olarak başkanın koltuğuna oturan Süleyman Aykut Kara'nın Büyük Şehir Belediye Başkanı olarak ilk verdiği talimatlar şunlar oldu:

1-11 İlçemizde yer alan Roman mahallelerine çocuk parkı yapılmasını istedi.

2-Aydoğdu mahallemizin 13 Kasım İlköğretim Okulu'nun da diğer okullarla aynı eşit değerlerde eğitim ve öğretim görmesini istedi.

3-Roman Toplumuna Ayrımcılık yapılmamasını ve ön yargılı davranılmamasını istedi. 



23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 97. yılında makamlar bir kez daha çocuklara teslim edildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Tekirdağ Büyük Şehir Belediye başkanı Kadir Albayrak koltuğunu bir Roman Çocuğuna teslim etti.

Tekirdağ Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Kadir Albayrak Romanların Strateji Eylem planında, Romanların çözüm uygulamasında, ulaşmak istediği amaçlara güzel bir örnek oldu. Bir Roman çocuğuna özel önem verdiğini gösterdi. Kadir Albayrak Roman kalkınma eylem planında bir ilke imza attı.

Tekirdağ Büyük Şehir Belediye Başkanı makamını 5. Sınıf öğrencisi Süleyman Aykut Kara’ya bıraktı. Sembolik olarak Başkanın koltuğuna oturan Süleyman Aykut Kara Büyük Şehir Belediye Başkanı olarak ilk verdiği talimatlar şunlar oldu.

1-11 İlçemizde yer alan Roman mahallelerine çocuk parkı yapılmasını istedi.

2-Aydoğdu mahallemizin 13 Kasım İlköğretim Okulu'nun da diğer okullarla aynı eşit değerlerde eğitim ve öğretim görmesini istedi.

3-Roman Toplumuna Ayrımcılık yapılmamasını ve ön yargılı davranılmamasını istedi. 

Daha sonra Valilik önünde çelenk töreni yapıldı. Çelenk töreninin bitmesine müteakip Makam aracına binen sembolik başkan Sahilde bulunan İl Millî Eğitim Müdürlüğü'nün tertiplediği protokoldeki yerini aldı. Halkımızın yoğun katılımlarıyla 23 Nisan Şenlikleri ve gösterileri bitti.

“Ümit etmek; hayal kurmak değil, hayalleri gerçeğe dönüştürmektir. Hayaller kuran ve bunları gerçeğe dönüştürmek için gerekli bedeli ödemeye gönüllü olan insanlar; Başarı Anahtarını elde etmişlerdir. Amacın kesinliği... Değerli bir ana hedefe ulaşmak için bir arzu geliştirmek ilk prensiptir"

Bu Vesile ile Atatürk’ü bir kez daha yâd ediyoruz. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu bayramı ve ülkenin kıymetini iyi bilmek gerekmektedir.

Atide Roman çocuklarının böylesi görevlere gelmeleri inşallah gerçek olur. İstikbal beklentilerimiz, daha da çok umutlarımız var olur.

Resim: Malkara Son Haber

Eski Yazılar

TEMEL METİNLER

ROMAN OLMAK NE DEMEKTİR?

Romanlar Balkanlar'da yaşayan en büyük Çingene topluluklarındandır. Roman toplumunun Romanes adı verilen bir dili ve başlangıcı Kuzey Hindistan'a dayanan bin yıllık bir tarihi bulunmaktadır. Romanların en eski ataları uzun yolculuklarına Hindistan'dan başlamış olsalar da Roman Çingeneleri gerçek anlamda bir Balkan toplumudur. Hem Romanes dili, hem de Roman kültürünün diğer özellikleri uzun bir göç sürecinin ardından Balkan topraklarında bugünkü şeklini almıştır.

***

Dünyanın dört bir yanında farklı Çingene kavimleri yaşamlarını sürdürmektedir. Bu kavimlerin ortak özelliği sahip oldukları topraklar, hayvan sürüleri ve geniş orman arazileri ellerinden alındığı için geçimlerini göçebe zanaatçılıkla temin etmek zorunda kalmış olmalarıdır. Roman toplumun ataları da yine kendilerine başka hiçbir alternatif bırakılmadığı için yüzlerce yıl boyunca sepetçilik, elekçilik, kalaycılık, demircilik, müzisyenlik, şifacılık gibi geleneksel Çingene meslekleri ile geçinmek zorunda kalmışlardır. Sanayinin yaygınlaşması ile birlikte geleneksel Çingene meslekleri büyük ölçüde yaygınlığını kaybettiğinde ise az sayıdaki şanslı Roman avukat, doktor, mühendis veya öğretmen olmayı başarabilmiştir. Günümüzde Balkanların her yerinde yaşayan Roman toplumunun büyük çoğunluğu ekmeklerini taştan çıkarmakta, yaşadıkları ülkelerdeki diğer kesimlerin çoğunlukla tercih etmediği düşük gelirli ve en zor işlerde çalışmaktadırlar.



ROMANLARIN TARİHİ

Sanayi öncesi dönemde geçimlerini göçebe zanaatçılıkla karşılayan tüm Çingene kavimlerinin kendilerine ait bir tarihi vardır. Balkan coğrafyasının en kalabalık Çingene gruplarından olan Romanlar da Hindistan'dan Avrupa'ya uzanan zorlu bir göç süreciyle başlayan bir tarihe sahiptirler. Roman toplumuna mensup bireylerin, toplumlarını hedefleyen önyargılar karşısında kişiliklerini ve toplumlarını savunabilmeleri ve kendilerini birlikte yaşadıkları toplumlara daha iyi anlatabilmeleri için bu tarihi bilmeleri büyük önem taşımaktadır.

Roman tarihi yazılı kaynaklardan öğrenilemez. Doğrudan doğruya Roman tarihine kaynaklık edebilecek çok az sayıda yazılı belge bulunmaktadır. Buna karşılık Roman tarihinin en büyük şahidi Roman dili, Romanestir. 1700'lü yılların sonlarından itibaren Romanes dilini inceleyen dilbilimciler bu dilin kimi özelliklerinden Romanların tarihine ilişkin çeşitli sonuçlar çıkarmışlardır. Romanes dilinin Avrupa'da konuşulan diller içerisinde yakın dönem Hint dilleri ile doğrudan ilişkili tek dil olması Romanların tarihinin Hindistan'da başladığını ortaya koymaktadır. Hindistan'da başlayan Roman tarihi, Romanların bir Avrupa halkına dönüşmesiyle devam edecektir.


BEN BİR ÇİNGENEYİM
Tarihin en eski devirlerinden beri korktular bizden. Adımızı Çingene koydular. Farklıydık. Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle konuşmak istemediler. Biz yarattığımız göz nuru zanaatlerle onlara bir yaşam bahşederken onlar şehirlerinin unutulmuş köşelerine attılar bizi. Yoksulluk bitmeyen bir lanet gibi üstümüze çüktü. Çok acılar çektik.

Atalarım, bu haksızlıklardan kurtulmak için her yolu denediler... Haykırarak baktılar insanların gözlerine; bazen yalvararak! "Biz Çingene değiliz, insanız". Bizi kabul edin. Lütfen!

Bugüne kadar kimse onları dinlemedi. Çaresizliklerinin karşısında gülümsediler. Yoksulluklarıyla alay ettiler. Umutsuzluk bir karabasan gibi çöktü insanlarımızın üzerine.

Ben atalarım gibi umutsuzca yalvarmayacağım. Biliyorum ki gerçekten de biz farklıyız! Özgür, hırçın, dayanıklı, güçlü, insancıl, ve yaratıcıyız. Tarihin en barışçı insanlarıyız. Bu yüzden utanmam gerekmiyor.

Evet ben bir dokunulmazım. Acılarımızın verdiği güçle; çirkinlikler, kalleşlikler ve aşağılayan bakışlar dokunamaz artık bana. Temiz yüreğimize değil aşınmış ayakkabılarımıza bakanlar incitemez artık kalbimi. Madem ki binlerce yıldır ölüm tadında yaşadık hayatı; bundan sonra hiçbir güç dokunamaz tertemiz insanlığımızla beslenmiş kutsal özgürlüğümüze. Ben bir dokunulmazım.

Olduğum şeyle gurur duyuyorum. Herkes bilsin! Ben Bir Çingeneyim

ÇİNGENELER KİMDİR?

Çingeneler insanlık ailesinin ayrılmaz bir parçasını oluştururlar. En gerçek ve doğru manasıyla Çingeneler göçebe zanaatçı ataların çocuklarıdır. Tarihin en eski zamanlarından beri kimi insan grupları; tarım veya hayvancılıkla geçinmişlerdir. Çingenelerse çeşitli nedenlerden dolayı göçebe zanaatçılıkla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Biz Çingenelerin ataları; sepet, elek, metal eşya, kalay vs gibi ürün ve hizmetleri meydana getirerek bunları tarım ve hayvancılıkla geçinen diğer toplumlara satmışlardır. Bizim atalarımız diğer toplumlar gibi hayvan sürülerine ve geniş topraklara sahip olmadığından göçebe zanaatçılıktan başka bir geçim imkanı bulamamışlardır. Aslında Çingenelerle Çingene olmayanları birbirinden ayıran yegane fark budur.

Sanıldığı gibi bizlerle diğer insanları birbirimizden ten rengi, ırksal özellikler ya da dil ayırmaz. Esmer Çingeneler kadar beyaz tenli ya da sarışın Çingeneler de vardır. Farklı ırklara mensup Çingene grupları da vardır. Farklı diller konuşan Çingene grupları da vardır. Ama tüm Çingenelerin ortak özelliği atalarının binlerce yıl boyunca göçebe zanaatçılıkla geçinmiş olmalarıdır. Bugün birey olarak bir Çingene hangi mesleği yapıyor olursa olsun, insanlığın ilk zamanlarında atalarının göçebe zanaatçı olması onun da Çingene toplumuna ait olduğunu gösterir.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder